25 Ekim 2013 Cuma

Snıf! Snıf!

www.etsy.com
Yanı başımda delice bir dağ duruyor. Birçoklarının evidir ve birçoklarının kutsalı…
Dağcıya adrenalin olur, oduncuya ekmek, Zerdüşt’e tapınak. Her birinin fikirleri, kutsalı ayrıdır.
Benimde öyle… İçimde durduramadığım bir his var. Yazmaya hiç hazır değilim ama masamın başına oturdum. Yaşam satranç gibi, kanserli bir hücre gibi, kadın gibi… Fikirlerini uygulamak istediğin vakit ilk açtığın kapıda karşına çıkan o şey. Varlığı tanrısal her yerde ve hiçbir yerde... O şeyle karşılaşıp yüzüne geri kapıyorum kapıyı ve her denememde o şey karşıma çıkıyor. Bunu tanımlayamıyorum.  Biraz anlatmaya çalışacağım sana: biliyorum aynı pencereden bakmıyoruz hayata. Ama kutsalıma işediniz. Sıçmak daha olağandı, her canlı boşaltır bünyesini. Ama işemek? Kimileri kokusunu bırakmak için yapar kimileri sınırlarını çizmek için. Kimileri de sadece sınırları işgal etmek için. Hiç o mahalleye ait olmayan bir köpek geçerken işer.
Dağa sığındım bu gece. Sen evdeymişsin… Saçını yaptın kıyafetlerini hazırladın her şey dört dörtlük olmalıydı. Siyah botlarına uysun diye deri ceketini geçirdin sırtına… Farkında değilsin, çoğu zaman bende öyle. Film kahramanlarına özendin, özenmeye özendin. Kapitalizmin dayattığı her şeyi ciğerlerine çektin. Şarkıda da söylendiği gibi o gün kötü kızdın kendi tarzını oluşturdun; eyeliner ve sigara. Uzun salık saçlar rahat bir görüntü…  Seni kaşıyan ne varsa üstüne gittin. Akşam başını yastığa koyduğun zaman bunları hatırlayıp ortaya çıkan sonuçla; sesini duymasınlar diye, tuvalete gidip ağlıyorsun. Başını kaldırıp aynada kendine baktığında... Bir alkış tufanı kopuyor; “Tebrikler artık kötü kızsınız.” Utanıyorsun. Abartma!
Yüzünü silip pijamalarını giyiyorsun artık evinin iyi kızısın rahatça uyuyorsun.
Abarttım! Sen bunları hiç düşünmeden evine gelip rahatça uyuyorsun.
Bu dağ öyle büyük bir yer ki; tüm destanlar, mitolojik efsaneler, filmler, şarkılar, din kitapları, şiirler burada yazıldı… Yaşamda bazı vakitler tek kullanımlıktır. Kullan at, geri dönüşüme gider ve yine sana girer…

22 Ekim 2013 Salı

Ego

Arseny Vesnin
Yaratır ve Öldürür…  Beynim bana hükmeder,  tanrı kafamın içinde. Tanrı olduğumu iddia ederken; bu gün yatmadan önce kendimle karşılaşıp bir kez daha ölümlü olduğumun farkına vardım. Fazlaca maddeci ve ruhu olan... En büyük korkum anımsamaktı belki de, düşlediğim yaşam hiçte ödül değil. Birliktelik sendromu; benimleyken ve bu konuşmalar zihnimde yansıyorken yalnızlığımı anımsama evresine dönüyorum, her nöbetimde... Her birinden daha sakin, tanımlarım bana ait değil, bize ait. Her tanrı oluşumda aşağılıyorum kendimi. “Ben” i cümle içinde kurup anlıkta olsa kahramanlaştırıyorum başı sonu olmayan bir hikâyede. Ne yendiği nede yenildiği görünen ama kahraman olduğu bilinen bir yüceltmeyi; kendime yakıştırmanın verdiği utançla, unut her şeyi ve sadece uyu diyorum. Ne zamandır bu şekilde uyuttum kendimi kaç gecedir sakin bedenim.
İçimde hep uyuyup hiç uyanmamak var. Uyanırsam bile yattığım yerden tavanı izlemek istiyorum.
                Duydum; bu gün koğuştan çıkıp bahçede arkadaşlarınla oturmuşsun. Çay içmeniz serbest mi bilmiyorum. Hava alırken çay da ikram etmişlerdir size. O sıcaklığı iyi özle. Sürekli sana nasihat etmek istemiyorum. Seni orada yatıran şeyin ne olduğunu kendin gör. Oksijen kadar ihtiyacımız olan “ego”.
Ellerin küçük küpleri tuttu, büyük adımlara salladın. Ama hepsi üç harf “EGO”.

21 Ekim 2013 Pazartesi

Desibel

http://culturacolectiva.com/ Sebastian Bieniek
Sen henüz küçükken cennetin bahçelerinde oyun oynardın. Kıyafetlerini kendine boyun bağı yapmış genç bir adam elma ağacının kalın dallarından birinde astı kendini. O gün onu görmemen için tanrı gözlerini bağladı senin. Kör ebe oynadın bir süre arkadaşlarınla. Çünkü tanrı bütün masumluğun ile dünyaya inmeni istiyordu. Küçük kızım sen hayal kahramanları gibi şehrin tüm ara sokaklarından hiçbir zarar görmeden geçtin. Zaman kadar hızlıydın sadece. Yanında kalmak isteyen her kim varsa, hızla geçip gidiyorsun… Seni görmeyenlerin arasında uzun uzun oturuyorsun.  Cennette kendini asan adamın hikâyesi kulaktan kulağa fısıldandı. Sen sadece masal gibi duydun o hikâyeyi. Tanrı gözlerini kapadı ama kulaklarını özellikle açık bırakmıştı. Esirgeyendi, bağışlayandı.  Seninle bağ kuran her erkek o cennetteki azap çeken adamdı. Baban, abin, erkek arkadaşların… Hiç biri ölmekten çekinmiyordu. Hatta bunun için gelmiş bile olabilirlerdi… Mavi kocaman gözlerinin arkasında göstermek istediğin her ne varsa. Aynanın karşısına, objektifin karşısına,  gözlerimin karşısına geçip duruyor olman içimde yeni bir hikâye başlatır. Sen farkında değil misin? Soruyorum, hani kulakların açıktı?