25 Mayıs 2014 Pazar

Seçmen

Heykeltraş Sam Jinks

Elime bir iki broşür aldım, taze hayatın bilinirliğine yolculuk benimkisi. Her ne kadar söz etsem devinimden az gelecek. Her saniyem yazılmaz ki yazsam hangi lügat yetecek anlatmaya, anlamadığımı?  Bölüm bölmüm gitmeliyim öyleyse…
Enine genişlik; bir kuyu ile ters orantılı… Yorum yani algı biçimi çok önemli ilk evrede, demem o ki bazıları bu durumu miğdesi genişlik, bazıları pis su borusu, bazıları ise açıklık ve ya erdemli olma yolunda herşeyi tecrübe etmeyle eş değer bulacak. Yapısallığı önemli değil, yüzümüzü gülümsetiyor işte. İnsan zihni kimi güzellikleri yumuşaklık ve ya hoş kokuyla eşleştiriyorsa bu durum yorumun yetersizliğinden kaynaklanır. Adlandırıp, tanımını tam yapamadığı öğeleri farklı yollardan dillendirme ihtiyacını karşılar. Türkçe en bilge dillerden biri çünkü tek bildiğim dil. En bilge dillerden biri çünkü vücudun en yumuşak yerine kaba diyor. Yumuşak olmasının yanı sıra en hissiz, duyarsız bölge o yüzden kaba… İğne deldi atmosferi zevk nereye ait? Kaba’ya mı iğneye mi? Bu kez olmadı, iğne dayandı kemiğe artık derinin altı biliniyor. Oldukça derin ve enine geniş bir algının içinde… Öyle sanıyorum ki her seçim sonsuzluğa işaret ediyor. Bu durum hem bilinmez hemde sonsuz olduğu için öfkeyi uyandırıyor içimizde. Seçimlerimiz zihinin içinde hem an’ı hem de sonsuzluğu barındırdığı için en değer verdiğimiz bilmeden koruduğumuz şey oluyor. Sadece sonsuzluğu yaşadığımız da O’nu hissedebiliyoruz işte bu yüzden seçimlerimizi yüceltiyoruz. Tarihten bu güne en aşağılık ve ahlaksız meslek fahişeliktir. Çünkü seçim yoktur.
Yaratımın sonucunda seçimlerini yapanlar, bir bir yollarına ayrıldı.
-Taziye mektubu almadan önce ayaklarını yıka. Geldiğin yol pisti...
-Ayaklarını yıkama ki geldiğin yolu unutma!
-Öğüt alma, öğrenmeye çalıştığını yap.
Kimyanı bozan şey sirk çadırının renkli ışıkları değil. Seni oraya kadar götüren reklam afişleridir. İçeri girdiğin vakit tüm dünyayı dışarıda bırakırsın, gülücüklerin tenhadır. Arkasında ya da önünde hiçbir sebep ve ima aratmayacak netlikte. Bir ip canbazının gösterisi, senin süper kahramanlarını sevindirir. Gerisi seçimler zaten… Ve ilizyonu bile bile alkışladın hokkabazı, yüzündeki gülücük için yeterliydi şapkadan çıkan tavşan numarası. Refleks sandığın her hareketin; belki dna ile belkide başka nane, öğrendiğin birşeydi. Şimdi sevincide aynı hokus pokusta arıyor olman şaşırtıcı değil.

Şimdilik bu kadar sevgili benbilirimciler… En yakın zamanda bir başka broşür incelemek üzere. 

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Sanat, boncuktan kuş yapmak mı?


Bir bozukluk var bu düzende ya da ben bozuğum düzen içinde? Kim bilir sonuçlara nasıl dayanır sebepler… Şimdi, hiç bilinmeyen bir ülkeye yolculuk gibi yaşadığım hayatın yabancılığını çekerken, hem yüzümde bir gülümseme var hemde içimde bir kırgınlık. Bizim ülke 3. Dünya ülkesi gibi içinde çok tatlı insanları ve yetenekleri barındıran ama hiç bir şey yapamayan, sömürü halinde... Şimdi ruhumun taşındığı ülke de yabancılık çekmem bu yüzden, herşeyin ederi var ve herkes bunun bilincinde olmak zorunda gibi… Küçüklüğümden beri paylaşan bir çocuktum. Bende olan, başkasında olmayan şeyleri fark ettiğim an; kullanmaktan utanan biri. Şimdi küçük ayrıntılara dikkat etmekten resmin bütününü kaçırdığımı fark ediyorum. Bardağın boş tarafını görmek saçma bir huy halinde gözlerime yapışmış durumda, mesela her seferinde eksiklerimi düşünüyor olmam, bu durumla ilgili bir kıyası kovalıyor olmam beni yoruyor.

Sanat; boncuktan kuş yapmak mı? İnsan kişi onu üretmiş ve buna sanatım diyorsa, duygularını aktarıyorsa; o obje onun sanatı olarak kalacak. Ben yorumlamaktan, adlandırmaktan ve eleştirinin yapıcı olduğu kanısında kalmaktan, her zaman bıdı bıdı yapan bir zihinle başbaşa oturmuş henüz yazımı tamamlamadan “bu iş olmadı” diyerek masadan kalkmaktan yoruldum. Kendimi yordum biraz… İçimdeki farklı oluşumları tek noktaya kanalize edip bir disipline sokamadım. Kaynağa ulaşmak isteyen, avare yaşayan, düşünen, kusan, çalışan, gülen, düşünen, düşünen, düşünen bir şey var içimde. Net bir şekilde söylemeliyim ki bahanem yok! Çantam hazır artık, ben hazır olmasam da yarın yola çıkıyorum. Yeni bir ülke de yaşıyacağım, tam da bunu söylerken aklıma şu sözleri geliyor Konstantinos Kavafis’in;


Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
Bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
Kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
Boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
Aynı mahallede kocayacaksın;
Aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

Elime öylesine bir kalem aldım, yazdığım birkaç cümle oldu. Öylesine bir gitar aldım çaldığım birkaç şarkı oldu. Her defasında birkaç şey yapıp bıraktığım onlarca şey oldu, bana ne olduklarını ya da kendimi nasıl hissettirdiklerini sorma bazen bir şey yapmak sadece yapmaktır. Şimdi bütün meselemiz tanrıyla aramızda mı? Onlar sordu ben sustum, onlar sordu ben sustum velhasıl ne iyiydi ne de kötü…


15 Mayıs 2014 Perşembe

Lumbar


Şimdi zihnimde tek bir soru; kocaman ağırlıyla "Ben Neyim?" sorusu.
Yanıt geldi;
-Tanrının evladı.
-Baba, bana(bize) yardım et. Arıyoruz biz ısıyı; rahimden bu güne aranan şey vuku bulsun istedik. Herhangi bir tarif uymadı buna. Çoğumuzun gözünde sıcak evlerimiz artık hayaldi. Yedi cihanda, dört iklimde, toprakta ve semada ya henüz tatlı bir edayla ya da acı birer çığlıkla varız. Her daim çoktuk, çoğumuz çocuktuk. Adlandırma yapılan tüm maddeler görevini üstleniyor. Brim önemli değildi... Varlığını sürdüren herşey dengesini korumak adına hamleler yapıyordu. Manâ düşündüm; yarım asır tutsak olmuş bedenler, savaşta ölenler, uyurken düşünenler ve koşmak hedefe menzil yettiğince...
-Yarım yol, hiç başlamamaktır.
-Beni, benden al. Beni, bana çevirme... Ben buysam eğer, kendimi istemiyorum.
-...
-...