8 Nisan 2016 Cuma

Ağutur

         Ne toprağımız fark eder bu yolculukta ne de ırkımız. Hemen hemen aynı heyecan, aynı yorgunluk... Benimkisi, bir tas soğuk suyun üstüne baba hissiyatı. Bilirim her biri kadını için savaştı, kendisi için savaştı ve duyguları için. Adam olmaya yetecek bir avuç barut ya da bir kın kılıçtı. Uçacaktı tüm nefes bedenden, gözlerim gökyüzüne dikildiğinde görüğüm; sürüsüyle kuşlardı. Uçacak ve adını bilmediğim diyarlarda her bir erkeğin göz bebeğinde ufuk olacaklardı. Alacağınız olsun her birinizin, kaçıyor elimizden zaman. Siz ki; tadımız, ekmeğimiz toprağımız, bilmediğin bütün kıskançlıklar. Yani devrimimiz, adımız, sanımız, bir takım ecza ve kimya.
Anlatmak isterim hep en baştan. Baştan başa ve durmadan… Tanrı kıskanır fikirlerimi, çünkü ben onu bile sevmedim böyle. Yarattığı şu alemin içinde ne varsa bildiğim a’dan z’ye atfediyorum sebebine. Sebebi de kim ola?
      Kelimelerim cılız, onlar çocukturlar ve ince boyunlarının kaldıramıyacağı ağır kementler taşımaktalar. Ben takmadım sanıyordum, öyle doğurmuşum yüzde ellim ile. Bu yazı sanadır, bu resmindir, şiirdir anlattıklarım.
Sonra ağır bir rüzgar esiyor kaldırıyor herşeyi yerli yerinden. Yerlere; özlemler geliyor, anılar, bilmediğim insanların yüzleri. Ben duruyorum yüzüm gülüyor. Şimdi susuyorum ve okuyorum.

" Uykusu güzelim, mahmurum,
Siz nasıl da mektup oluyorsunuz böyle
bir bir kapanırken herkes gecesine,
onlarda geceyarası olurken siz nasıl da
geceyâr olup bir mektup daha açıyorsunuz bende.
Neyi tamamlamaya çalışsam eksiltmeye de
çalışmış oluyorum da fazladan yaşamak gibi
birşey oluyor öylece, elden çıkarmaya çalıştığım
öyle çok mektup, gözden çıkarmaya çalıştığım
öyle çok gece varki bende umarım sabahınıza
yetişir bu mektup, umarım rüyanıza yetişir bu gece de
ve gönderen yerine ‘diğerkam' yazar üstünde
'diğerkam da diğeri nece?' diye soracaksınız ya
işte bu mektup, işte bu gece ve önce kendinden geçende…”
H.Ergülen(Zarf s.103)

“ Yaşamaya değer ne varsa yeryüzünde senden geliyor. Senden geliyor sevinçler, hazlar. Özlemlerin tadı, aşkın ölmezliği, güzelliğin anlamı senden geliyor. Sen neredeysen iyilik, temizlik orada, dostluk orada, insanlık orada, en tadılmamışı meyvelerin, renklerin en solmazı, şarkıların en unutulmazı orada. Zaman; senin olduğun yerde bir ağaçtır meyve veren. Duygu senin olduğun yerde eşittir sonsuzluğa. Senin olduğun yerde yaşamakla ölüm birbirini tamamlar. Sen yoksan zaman yok, duygu yok. Yaşamak da yok, ölmek de yok sen yoksan. Varsan güçlüyüm, varoluşundur yaşatan beni. Ölürsem; varlığına inanarak ölürüm.(…)”
Ü. Yaşar Oğuzcan (Aşka Dair Nesirler s.115)

Bir zamanlar hayal edilen, çıplak heykelleri inşa ediyoruz. Kiraz mevsimindeyiz ve sevişiyoruz. Senin en güzel yüzün, anlatmama gerek olmayan kiraz mevsimin.