Emine 97 yazıyordu. Ne kadar da eski ve hala daha şimdiye dair.
Dirlik Düzenlik'ten "Masa Da Masaymış Ha" gülümseyip geçtim. Sonra içimi -ne gariptir ki- yine 97 yapımı olan Erden Kıral'ın Avcı filmindeki gibi dağlayan bir şiire denk geldim. Geçmişe dair hiçbir kaygı barındırmayan çocuk zihnimi neden dağlamıştı bu film ve şiir? Bilmiyorum...
Dipsiz Testi, sanki bir kadına söylenmişti. Belki değil mutlak, yaşanmıştı...
Yaşadım, söyledim, dinledim.
Bahamalı martıları okudum sahilde, kavun taşıyan kamyonları anlattım, dinlettim. Şairin yalnızlığını, alnımızı kırık bir cama yaslayışımızı, çocuk oluşumuzu, Çocuksun Sen'i, özlemlerimizi, terimizi nasıl paylaştığımızı, felsefelerimizi, ideolojilerimizi, kararlarımızı, vazgeçişlerimizi, anadolu diyarını, serez çarşısını, egeyi, seviştiğimiz sahil kıyılarını, koşturduğumuz ada sokaklarını, zeytini, birayı, Kuvayi Milliye'yi, öpüşü, kasetlerimi, eski yazılarımı, benim korkak zihnimin bu kadar yiğitliğe soyunuşunu, içimde akan bir şeyleri paylaştık.
Her gördüğümde senden daha yüce bir seni bana anımsatan şiiri paylaşmak istiyorum seninle.
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Edip Cansever
Bu aşamadan sonra elime aldığım notlarım şaşkına çevirdi beni, sırrını henüz keşfetmediğim 97 yılı takip ediyordu yazıyı.
Yine 97'den Eylül ayında hediye edilmiş bir kitabın sayfalarını kurcaladım. Yazıya oturmadan önce aldığım notlarda şu cümlenin altını çizmişim "Herkes ve Kimsenin Kitabı". Lakin bu kitaptan söyleyebileceklerimin bu yazıda yeri yoktu.
Şimdi okuduklarımdan ve yazdıklarımdan bağımsız olarak, büyük bir boşluk var içimde. Herhangi bir duyguyla kaplanmayan, bana sadece kendimi yaş almış olarak hissettiren. Büyümek demiyorum, büyümek yakışmazdı hiç.
Niceleri gelip geçtiler ben dediğim hikayenin içinden, ne çıkıyorlar ne de büsbütün yer ediniyorlardı ve bilirim niceleri de gelip geçecektir. Söylenmeyen söz, yerini yapıyordu geleceğe. Şimdi beklediğim ne varsa içimdeki boşluk gibiydi, sadece bilinmez. Bu yazıyı sana yazmadım, ben anlattım hikayemi içinde sen de vardın.
Üç şey vardı başından beri; kağnı, kuyu ve köprü.
Bu kuyunun hikayesine benziyordu. Avcı filminde içine düşülen kuyunun. 97 kuyusu diyorum ben buna. Hırslarımız da bu kuyuda erdemlerimiz de... Şimdi ne olacaktı? 10 filmin, kitabın, fotoğrafın, şehrin, duygunun 8'inde ne olacaktı? Boşluk mu?
Kuyuya bir taş daha attım.



